Dt.Seyfettin BabatSosyolog-Aile Danışmanı
NAZİ ALMANYASINA BİR TİYATRO OYUNU İLE BAKIŞ:
HİTLER’İN HATIRA DEFTERİ
Bahadır Tokmak’ın yazıp yönettiği “HİTLER’İN HATIRA DEFTERİ “ adlı oyunu 1933-1945 yılları arasındaki 3.Reich dönemini, yani Hitler’in Nazi Almanya’sını anlatıyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da yaşanan sosyal,ekonomik ve siyasi kargaşa ülkenin geleceğini belirsiz kılıyordu. Halk umutsuz bir bekleyiş içerisindeydi. 1920’de kurulan Nazi Partisi o günlerde küçük ve aşırı uçta bir partiydi sadece. Önce zorla (Birahane Darbesi) yönetimi ele geçirmeye çalıştılar, başaramadılar.1928 yılındaki seçimde çok düşük bir oy oranına ulaşabildiler.Ancak 1930’lardaki ekonomik ve siyasi krizi çok iyi kullanarak bir kurtarıcı rolüne soyunduklarına halkı ikna ettiler.Nazilerin en iyi yaptığı şey de bu ikna yöntemlerdir. Naziler yönetime gelince Gobbels’in bu konudaki becerisi sayesinde ezilmiş, ekonomik olarak zorluk yaşayan Alman halkının büyük bir kısmını kendilerine koşulsuz itaat edecekleri bir ortam yarattılar. Özellikle radyonun toplum üzerindeki etkisini ustaca kullanıp Hitler’in karizmatik liderliğini pekiştirdiler. Hitler her yerdeydi,radyolar sayesinde her evdeydi. O, halkı için tek umut kaynağıydı, onları büyük Almanya ülküsüne kavuşturacak tek kişiydi. Nazilerin simgeleri her yerdeydi.Kendilerine ait selâmlaşmaları vardı.Ezilmiş egoları şişirilen ve üstünlüklerine inandırılan bir halk kesimi vardı.Hediyeler, yardımlar, hak edilmeyen ani yükselişler vardı.
Naziler, insanların umutlarını , korkularını ve önyargılarını ustaca kullanmışlardı.Ayrıca, bir takım günah keçileri sundular. Almanya’daki tüm sorunların kaynağının Yahudilerin ve komünistlerin olması gibi haksız bir iddiada bulundular. Bu iddia, Nazilerin Yahudi karşıtı ve ırkçı ideolojisinin bir parçasıydı.
30 Ocak 1933’te şansölye olarak atanan Hitler, bu sayede Almanların temel demokratik haklarını kullanamadıkları bir rejimi hızlıca inşa eder. Tek söz sahibiydi.Hukukun üstünde,devletin dışında ilan etti kendini. O; Alman halkı için bir lütuftu, buna inanıyordu. Onu sorgulamak bile vatan haini olarak yaftalanmaya yetiyordu. Direnenler, ötekileştirilen herkes insanlık tarihinin yüzkarası olan toplama kamplarında topluca katlediliyordu.
Bu dönemin başlangıcında Almanya’yı terketmek zorunda kalan Frankfurt Okulu temsilcileri bu dönemin neden yaşandığına dair bir dizi araştırma yapmışlardır. Adorno ve arkadaşlarının otoriteryen bireylerin antropolojik olarak nasıl ortaya çıktığını önyargıların nerelere kadar uzanabileceğini araştırdılar.
Özellikle o dönemlerde yaygın olan psikoanalitik yaklaşımla birlikte bu kişiliğin nasıl oluştuğunu anlamaya çalıştılar. Oidipal karmaşanın önce mazohistik ayrışmaya ardından da sadistik bir yönelime dönüştüğünü öne sürdüler. Özellikle bu kişilik yapısındaki ebeveynlerin yetiştirdiği çocukların bu yönde daha kolay evrildiklerini söylediler. Hitler’in profili buna tam olarak uyuyordu.Ancak onun narsistik özelliklerini de gözardı etmemek gerekir.
Altmeyer ise 1990’larda otoriteryen yapıya sosyal öğrenme kavramı üzerinden yaklaştı.Çocukların ben-merkezci olduklarını sosyalleşme sürecinde çevrenin etkisiyle bundan uzaklaştıklarını ileri sürmüştür.
Bu iki çalışmayı internetten araştırıp detaylarına ulaşabilirsiniz.
Döneme ait bu uzun ön girişten sonra oyunumuza dönebiliriz.
Bahadır Tokmak’ın yazıp yönettiği, Aktör Stüdyo oyuncularının sergiledikleri, Brechtvari bir yaklaşımla sergilenen “Hitler’in Hatıra Defteri” bu döneme toplumcu bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Sonuçta Bahadır Tokmak AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) geleneğinden yetişmiş bir oyuncu.
Oyun başlamadan önce seyirciye dinletilen müzik, Nazi askerlerinin salona girişleri, bizleri nelerin beklediğinin işaretini veriyordu.
Birinci perdeyi yüreğimiz sıkışarak izledik.
Bölüm sonlarındaki müzik ve pozlarla altı çizilen olaylar dizisi arka arkaya geliyordu. Kurusıkı tabanca patlamaları bizleri her seferinde yerimizden sıçratıyordu. Göstermeci bir oyun izlememize rağmen oyuncuların aktör stüdyo geleneğinden beslenmiş gerçek duygu yansıtmaları (Metot oyunculuk) farklı bir gerçekliğin içinde sıkışmamıza, neden oluyordu.Bu büyük trajediyi bir karabasan olarak yeniden yaşıyorduk.
Oyuncu Merve Kanlı’nın lirik başlayan ancak bir süre sonra bedenine yansıyan bir gerginliğe dönüşen dansı bile rahatlatmıyordu seyirciyi. Ama böylesi bir insanlık suçu karşısında zaten rahat kalınmamalı,öyle değil mi?
Oyunda emeği geçen herkesi kutluyor, önümüzdeki sezonda yeni oyunlarını sabırsızlıkla bekliyorum.
Bin sevgi ve saygıyla...
Dt.Seyfettin Babat/Sosyolog/Aile Danışmanı
Yazarımız için daha fazla bilgi edinmek için tıklayınız.
İzlenmesi gereken bir tiyatro oyunu.. Yazıyı okuyunca, Hitler dönemindeki gelişmelerin, günümüz dünyasındaki bazı ülkelerin durumlarıyla aynı özelliklere sahip olabileceğine kanaat getirebiliyorsunuz..Günümüzde de var böyle gelişmeler ama umarım son 2.dünya savaşı gibi bitmez..Emeğinize sağlık.. 😊
YanıtlaSilAslından insanlık çok değişmemiş diye biz de düşündük tiyatro sonrası...Teşekkür ederiz :)
SilOyunu çok merak ettim:))) Uzun zamandır tiyatroya da gitmiyorum:) Öyle güzel yazmışsınız ki gözümde canlandırdım biraz:))) Genelde bu dönemle ilgili kitaplar okudum, filmler seyrettim ama tiyatro izlememiştim. Emeğinize sağlık:)))
YanıtlaSilBu tip tiyatro oyunlarında müzik,kostümler vs olayın içine girmenize neden oluyor.İzlerken bir ara göğsümün sıkıştığını hisssettim. Teşekkür ederiz :)
SilAvusturya'da bu konuyla daha yakından yüzlestim ve hala çok üzülüyorum o yaşananları izleyip dinledikçe.
YanıtlaSil