AROKE: STRESİN ATASI(!)






Bir olay veya durum yaşanır, zihinsel süreçleriniz bilinçli ya da bilinçdışı bir şekilde değerlendirme yapar, tepki verisiniz. Stres tepkisi aslında bu kadar basit bir süreçtir, ama sonuçları ne yazık ki gereğinden fazla yıkıcı olabilmektedir.

Stresin günümüz dünyasına ait bir yaşantı olduğunu düşünenlerimiz varsa, üzülerek de olsa, yanıldıklarını söylemem gerekecek.

İnsan türü, dünyadaki varlığını bugün de hala sürdürebiliyorsa, bunu biraz da stres tepkilerine borçludur. Evet, yanlış okumadınız, türümüzün devamı stres sayesinde olmuştur. Çok mu iddialı geldi?

O zaman şöyle bir hikâye kurgulayalım, ne dersiniz?


“Günün ilk ışıkları mağaranın ağzından süzülmeye başladığında Aroke (Benim uydurduğum bir isim) yanı başında yatan Kroke’yi (bunu da benim uydurduğumu söylememe gerek yok sanırım) bugün anlayamayacağımız tuhaf seslerle dürterek uyandırır. Kadın atamız, uyanır. Erkek atamız elini karnına götürüp, tuhaf seslerle, ama bugün bile anlayacağımız işaretlerle (Bu, belki de işaretlerle “acıkma” eylemini anlatan ilk beden hareketiydi(!)  ) karnının acıktığını söyler. 

Kroke, (Artık dili çözdüğümüze göre günümüz Türkçesiyle yazabiliriz diyaloğu) “Ne yemeği be adam, son et parçasını dün gece indirdin midene.” diyerek uzaklaşır.
Aroke, öfkelenir, henüz tutumla, ekonomi ile ilgili bilgi birikimi olmadığını hatırlar(!), söyleyecek söz bulamaz. Homurdanarak, kaslı ( O zamanlar kasları gelişmişti, zira sadece et yiyorlardı atalarımız) göbeğini de kaşıyarak mağaradan çıkar.

Diğer mağaraların da önünde de durum aynıdır. Erkek atalarımız topluca göbek kaşımaktadırlar.  İçeriden çocuk çığlıkları yükselmeye başlamıştır.
Aroke, ucu yontularak sivriltilmiş bir taşı bağladığı mızrağını arar, bulamaz. Kroke! Diye haykırır. Kadın, hışımla içeriden getirdiği mızrağı adamın eline tutuşturur. Aroke, mızrağını havaya kaldırıp koşmaya başlar; diğer avcı-toplayıcı çağdaşları da ardından giderler. 

Mağaradaki kadınlar, kahve günü filan yapmazlar elbette, sohbet de etmezler, kıyıda köşede kalan yiyecekleri çocuklarıyla paylaşır, erkeklere vermedikleri için de bundan hiç pişmanlık duymazlardı(!)
                                   
Güneş tepeye vardığında avcı-toplayıcı atalarımızın erkekleri, kayalıkların oradaki boğaza ulaşmışlardı. Az sonra bir mamut sürüsünün geçeceğini önceki deneyimlerinden biliyorlardı. Koca koca kayaları hazırlamaya başladıklarında sürünün tozu dumana katarak gelmeye başladığını gördüler.
Çok mu geç kalmışlardı? Ne yazık ki evet. Sürü, göz açıp kapayana kadar boğaza ulaşmıştı bile. Yapacak bir şey kalmamıştı, gözlerine kestirdikleri bir mamutu sürüden ayırıp avlayacaklardı. Aroke, yerinden fırlayıp en büyük mamutun peşine düştü. Hikâyemizin başkahramanı olduğu için, içlerindeki en güçlü, en cesur olanı oydu.

Peşine düştüğü mamut durumu fark edince kahraman filan dinlemeyip Aroke’ye yöneldi, göz göze geldiler. Adamın gözleri fal taşı gibi açıldı. Hızlı hızlı soluk almaya başladı. Yüreği az öncesine göre daha hızlı atıyordu. Guruldayan karnı bir anda susmuştu. Kollarındaki gücün arttığını hissetti. Elindeki mızrağı mamuta fırlattı, vuramadı. Bir an dondu. Sonra hiç düşünmeden kaçmaya başladı. Mamut arkasından geliyordu.

 
Ancak, arkadaşları bir kayayı mamuta doğru yuvarlamayı başardılar. Hayvan sendeleyince, mızraklarını fırlattılar. Ve mamut son nefesini verdi.


Aroke, bunu görünce durdu, gözlerini kıstı, soluğu normalleşti, kalbi yavaşladı, yorulduğunu hissetti. Ama neşeli bir çığlık atmayı da ihmal etmedi. En az bir haftalık yiyecekleri olmuştu. Türkü söylemeyi bilselerdi eğer, hayvanı neşe içinde, mağaralarına götüreceklerdi, bilmedikleri için sadece sürüklediler ve yine o tuhaf naralarını atarak mağaralarına döndüler.”
 Esprili bir dille(!) anlatmaya çalıştığım bu av sahnesinde Aroke, tüm stres tepkilerini verdi.
Önce tehdit edici uyaranla(mamut) karşılaştı. Olayı değerlendirdi. Yeneceğine dair bir inanç geliştirdi, mızrağını savurdu. Bu bizim bugün “Savaş ya da Kaç” ( fight-or-flight response ) adını verdiğimiz tepkiydi.




stres Aroke, bunu sezgisel olarak biliyordu, stres tepkisi denen fiziksel belirtiler kendiliğinden ortaya çıkmaya başladı. Tehditi daha iyi görmesi için gözbebekleri büyüdü, beyne daha çok oksijen gitmesi için daha sık soluk alıp vermeye başladı. Kalbi daha hızlı çalışarak koşmasına ya da karşı koymasına yardımcı olacak kaslarına daha çok kan pompaladı. Bağırsak faaliyetleri durdu, oradaki kana ihtiyaç vardı; benzi attı, oradaki kana da ihtiyaç vardı. Beyne daha çok kan gidince de daha iyi düşündü. Yenebileceğine olan inancı ile mızrağını fırlattı önce, ama hayvanı alt edemeyeceğini anlayınca kaçmaya başladı.
 Arkadaşları mamutu öldürünce tehlike geçti, az önce alarma geçen vücut tepkileri geriye sardı, rahatladı, Aroke sevinç çığlığı attı. Az önceki olay umurunda bile değildi. Çünkü amaç sadece hayatta kalmaktı ve o da başarıldı.

Stres tepkileri bugün de aynı şekilde oluşmaktadır. Ancak, tarih boyunca toplumsallaşma sürecinde o kadar çok değer yarattık ve bunlara o kadar çok büyük anlamlar yükledik ki bu tehditlerin hayali bile kendisi kadar gerçek engeller olarak çıkmaya başladılar karşımıza.
Akşamki davete geç kalmak, bir topluluğun önünde konuşmak gibi hayatta kalmak ile ilgisi olmayan durumlar karşısında Aroke’nin verdiği tepkileri veriyoruz.





Çünkü yüklediğimiz anlamlar gereğinden fazla büyük. Üstelik Aroke gibi, tehdit geçince bedenimizin doğal gevşeme mekanizmasını harekete geçirmesine izin vermiyoruz. Stresin, sözünü ettiğim bu bedensel tepkilerini sürekli bir halde tutuyoruz; bu da bizi hasta ediyor, bazen de öldürüyor.

Günümüzde duygusal tepkiye yol açan şey, olayın kendisinden çok, bizim ona yüklediğimiz anlamdır. Öncellikle bunu düzenlememiz gerekiyor. Tek başımıza yapamıyorsak ruh sağlığı alanında çalışan profesyoneller, bu konuda bize yardımcı olabilirler.
Bunun dışında stres mekanizmasının bizi öldüren değil, yaşamda tutan bir dizi tepki olduğunu her daim akılda tutmak gerekiyor galiba. Bununla ilgili yapılmış çok çarpıcı bir araştırma var, onu paylaşmak istiyorum:

 Wisconsin Üniversitesinden Keller ve arkadaşları 2012 yılında yayınladıkları bir araştırmada 30 000 yetişkine son bir yıl içerisinde yüksek oranda stres yaşayıp yaşamadıklarını sormuşlar. Strese maruz kalanlar içerisinde stresin kendilerine zararlı olduğunu düşünenlerde ölüm riskinin % 43 arttığı sonucuna ulaşmışlardır. Yani stresin zararlı olduğunu düşünmemek, ciddi oranda azaltacak, bedenimizin doğal gevşeme mekanizmasını daha kolay harekete geçirecektir.

Ayrıca, sevmenin, yardımlaşmanın, iyilik halinin ve diğerkâmlık yaşantılarının az ya da olmadığı durumlarda stres yaşayanların ölüm riskinin %30 arttığına dair bir başka araştırma ( Jamieson ve ark.,2012) sonucu mevcut. Araştırma sonucunda başkalarına yardım edenler için stresli yaşam olayları ile ölüm oranındaki artış arasında bağlantı bulunamamıştır.

stres
Burada oksitosin hormonundan söz etmek gerekiyor belki de. Mutluluk hormonu olarak da bilinir. Stres tepkilerini geriye çevirmeye birebirdir. Normal şartlarda bedenimizi kendi akışına bıraktığında geriye dönecek bu tepkiler oksitosin sayesinde daha kolay gerçekleşiyor.
Oksitosin zorlu bir gebelik ve doğum sürecinden sonra annenin bebeğine bağlanmasını kolaylaştıran, sevdiğimize sarıldığımızda içimizdeki mutluluğu arttıran bir hormondur. Kendinizi stresli hissetiğinizde sıcaklığını hissedeceğiniz birine sarılmayı deneyin, yararını göreceksiniz. 

Bunun dışında yapılacakların listesini birçok yerde bulabilirsiniz. Ama ben sizinle yine bir bilimsel araştırma sonucu paylaşarak bitirmek istiyorum yazımı. Amy J. C. Cuddy ve arkadaşları yaptıkları bir araştırma sonucuna göre sadece vücut pozisyonumuzu değiştirerek bile kaygı ve stres durumunuzu değiştirebileceğimizi ileri sürüyorlar.

Daha mutlu olmanın yolunu size kendinizden başkası öğretemez, biliyorum, ama yine de daha mutlu kalın, diyerek noktalıyorum yazımı.
                                                     Seyfettin Babat
                                                     (Konuk Yazar)


Yazarımız hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için tıklayınız
AROKE: STRESİN ATASI(!) AROKE: STRESİN ATASI(!) Reviewed by Seyfettin BABAT on Ocak 21, 2021 Rating: 5

28 yorum:

  1. Yazının sonundaki karikatüre kahkaha attim. Mükemmel bir yazıydı, betimlemelerle birlikte. Haddinden fazla önem veriyoruz bazı şeylere haklısınız. İçimizde sürekli ürkek bir kuş taşıyoruz. Kendimizle çalışma yapmamız gerek. Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederiz.Öykü yazarı olduğu için öyküleştirmiş.Benim de çok hoşuma gitti.Biz de size çok teşekkür ederiz :)

      Sil
  2. Örnek tam olmuş doğrusu, emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikayeleştirerek anlatmak daha anlaşılır hale getiriyor konuyu.Sağ olsun yazarımız da öyle yapmış :)
      Çok teşekkür ederiz :)

      Sil
  3. Stres olgusu gayet özgün bir örnekle harika işlenmiş, tebrik ediyorum. Stres aslında bizi koruyan bir şey ama onu iyi yönetebilirsek bize zararı olmaz. Gereksiz anlam yüklemeleri yaparak stresi kendimize düşman ediyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç stres yaşamazsak hayatta kalamazdık.Bir miktar stres şart.
      Çok teşekkür ederiz :)

      Sil
  4. Çok iyi yazıyı okunca stres biraz azalıyor :)

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel bir yazı olmuş, örneğe de bayıldım :))

    YanıtlaSil
  6. çok iyiymiş bu, şu aralar sebepli sebepsiz yaşadığım bir şey sanırım, dediğin gibi gereğinden fazla büyütülen şeyler belki de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepimiz ara ara yaşıyoruz stres.Umarım daha iyisindir Eylemciğim :)

      Sil
  7. Stres anlık yaşanırsa yararlı oluyor demek, tabii bir ihtiyaca ya da başarıya yönelik. Ama yirmi dört saat, her şey için gerilen bir insan tabii ki yıpranır. Çok güzeldi. Keyifle okudum. Hele işin mağaralar kısmında çok güldüm. Yine bilgi saçtınız canım. Seyfettin Bey'e ve sana çok teşekkürler. Sevgiyle kucaklıyorum seni :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dozaj önemli ablacığım.Her duygu hepimizde var ama dozajına bakmak gerek.Teşekkür ederiz :) Biz de seni sevgiyle kucaklıyoruz :)

      Sil
  8. Öyküleştirilmiş olarak çok sevdim bu yazıyı. Aslında biz hep stresten kurtulmanin, azaltmanın yollarini ararken bu yazıyı okuyunca bir miktar stres faydalı bile demek ki. Itici güç olarak kullanılabilir 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında olumsuz gördüğümüz tüm duygular,hayatta kalmamızı da sağlar.Tabi ki dozajları önemli...

      Sil
  9. Hikayenize bayıldım stresi çok güzel anlatmışsınız :) Yararlı paylaşımınız için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim :) Çok teşekkür ederiz biz de :)

      Sil
  10. Stresi hikayeleştirerek anlatmak gayet güzel olmuş. Hem herkes için anlaşılır hale gelmiş. Hem de stresin hayatımızın bir parçası olduğunu göstermiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öykü yazarı olduğu için böyle bir yöntem seçmiş.Ben de beğendim valla :) Teşekkürler Arif :)

      Sil
  11. Hep diyorum keşke bu dünya hiç yaratılmasaydı, stres ta taş devrinden kalma:) çok güzel bir yazıydı, tebessüm ederek okudum yine. Eline sağlık Yurdagül'cüğüm. Sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konuk yazarımız Seyfettin beye yazısı için ben de teşekkür ediyorum.Ara ara blogda yazacak sağ olsun.Sana kocaman sevgilerimizi gönderiyoruz ablacığım :)

      Sil
  12. stresin de bir hikayesi oldu :) eski çağlardan kalma bu arada karikatürlerde süper olmuş elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konuk yazarımız Seyfettin beye biz de teşekkür ederiz :)
      Sevgilerimle :)

      Sil
  13. İnsan türünün devamının "stres" sayesinde olması ilginçmiş..Aroke ile Kroke'nin hikayesi de güzeldi-okuyunca M.Ö 10000 filmi geldi aklımıza, eski insan türlerinin yaşamı..Stresin düşmanı,daim mutlu olabilmekte ama bu insan için çok zor bir durum,heleki günümüzde..Emeğinize sağlık,iyi bir değerlendirmeydi..😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kurguyla yazarak anlatmış konuk yazarımız Seyfettin Bey :) Biz teşekkür ederiz :)

      Sil
  14. Cok yararli ve eglenceli bir yazi olmus, kaleminize saglik:)

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.