AYLA KUTLU HAKKINDA

Seyfettin BABAT


yazar
AYLA KUTLU HAKKINDA
Günlerdir konuşulan “Şahsiyet” dizisini bugün nihayet izledim. Günlük yaşamın koşuşturması içerisinde kimi zaman bilinçli, kimi zaman da bilinçsiz bir şekilde unuturuz. Unuttuğumuzu sandığımız şeylerin çoğu kendimizden ve birbirimizden gizlemeye çalıştığımız, yüzleşmekten kaçındığımız gerçeklerdir aslında. Hatta o unutulduğunu sandığımız gerçekler bazen tüm yaşamımızı şekillendirir. Yine de hazmedilmeyen her gerçek gün gelir bizi bulur ve yerden yere vurur.
Dizi on iki bölüm boyunca hatırla, diyordu bana, unutma, unutturma.
Bugün bir kez daha yazmaya neden başladığımı hatırladım. İlk hikayelerimde kendimi, doğup yaşadığım, belki de öleceğim kentimi ve bu kentin insanlarını anlatmışım sürekli. Anlattıkça rahatlamışım, birçok şeyle yeniden yüzleşmiş, hem kendimi, hem de yaşamıma girip çıkan insanları daha çok sever olmuşum. Ama en önemlisi yaşadığım kenti, İskenderun’u da her şeyiyle kabullenip, daha da çok sever olmuşum.
İSKENDERUN'DA GÜN BATIMI

Bu böyle bir günde olmadı elbette. Yazmaya başlamam için çok önemli bir insanın yaşamıma girmesi gerekiyordu, girdi de. Ayla Kutlu ile tanışmak benim bu yaşamdaki en büyük şansımdır. Şahsiyet dizisinin kahramanlarının sıklıkla tekrar ettikleri gibi, ben de iyi bir insan olmak istiyorum. Ancak şunu da biliyorum: Bir insan ne tümüyle iyi , ne de tümüyle kötü  olamaz. Bana bunu öğreten kişilerden biri de Ayla Kutlu’dur. Bugün size onunla tanışma hikayemi anlatacağım.
AYLA KUTLU,1960

Bunun için eski bir yazımı paylaşacağım sizlerle. “2011 Uluslararası Çukurova Sanat Günleri  “Çukurova Ödülü” ”  Ayla Kutlu’ya sunulmuştu. İşte aşağıdaki yazım da bu ödülün anısına düzenleme komitesi tarafından yayınlanan  “Ayla Kutlu Çukurova Ödülü 2011” adlı kitapta yayınlanmıştı.
Keyifli okumalar diliyorum.

Bin sevgi ve saygıyla…

yazar


O, BENİM EDEBİ ANNEM.(*)
İLK NOT: Belki bire bir böyle yaşanmadı anlatacaklarım; ama bilirsiniz “Zaman da Eskir”, eskirken de biz insanların akıllarına değil, duygularına yerleşir. Orada yeniden yeşerir, dallanır,  budaklanır.

           
Sen de Gitme, Triyandafilis’i  yeni okumuştum. Hikâye beni öylesine etkilemişti ki, önüme kim çıkarsa mutlaka okumasını salık veriyordum. Tuhaf bir sarhoşluk gibiydi, hikâyenin yazarıyla tanışana kadar sürdü. Kentimdeki bir söyleşisinin ardından bu hikâyeyi ne kadar çok beğendiğimi anlatmak için kürsüye yaklaşıp O’na dedim ki:
            —O kadar güzel yazmışsınız ki Triyandafilis’i, kitaptaki diğer hikâyeleri okuyamadım.
Başını kaldırdı, gözlüklerinin üzerinden baktı. Sanırım biraz sertti bakışları. Kim bilir, belki de çok emek vererek yazdığı diğer hikâyelere ve kendisine haksızlık ettiğim düşündü ya da sadece “okuyamadım” bölümünü duydu söylediklerimin. Yumuşak ve kibar bir sesle:
—Ne yapabilirim, size okumayı öğretemem ki bu yaşınızdan sonra, dedi ve başını eğerek kitaplarını imzalamaya devam etti.
Çok bozulmuştum. İhanete uğramış gibi hissediyordum kendimi. Orada, o anda bıraktım onu; Triyandafilisi de… Yoksa duyduğum utanç beni yiyip bitirecekti
Aradan kaç yıl geçti anımsamıyorum, bir sabah, hiçbir neden yokken Triyandafilis, yeniden dürtmeye başladı beni. Hiç olmadık bir anda, hiç olmadık bir işe soyunmaya karar verdim. Dante’ye göre hayat yolumun tam ortasındaydım ve yazmaya başlamak için dayanılmaz bir istek duyuyordum. Ne mi yazacaktım: Triyandafilis’i elbette, Triyandafilis’i tiyatroya uyarlayacaktım.
Eşten dosta sora sora O’nun erkek kardeşine ulaştım, derdimi anlattım, telefonunu istedim, verdi.
Elimde numara, birkaç gün bekledim. Ya beni yine azarlarsa, bu sefer dayanamazdım. Telefon karşı tarafta çalıyordu. Açıldı, yüreğim fırlayacak.
Billuri, kibar bir ses:
—Alo, buyurun.
Benden ses yok.
—Alo, buyurun, dedi yeniden
Nihayet konuşmayı başardım, derdimi anlatıp izin istedim kendisinden. Ben daha kolay izin almak için yapacaklarımı ballandıra ballandıra anlatmaya devam ederken, O’nun “olur” dediğini duymamıştım. “Yazabilirsiniz.” dediğini anlamam için birkaç dakika daha geçmesi gerekti. İzni almıştım. Telefonu kapattıktan sonra başladım yazmaya, Vangelis’in Ireland eseri eşliğinde. Artık O’nu seviyordum ve artık büyük bir yazar olma yolunda ilk adımımı atmıştım. Elbette sadece bu oyunu yazmakla yetinemezdim. Kısa hikâyeler yazmaya başladım. Ama öyle böyle değil, yayından fırlamış bir ok gibi yazıyordum. Her yazdığım bir sanat şaheseriydi (!). Eşe dosta, gözlerimi kısıp, sesime abartılı duygulu bir hava verip okuyordum. Herkes beğeniyordu. Hadlerine miydi beğenmemek?
Aradan bir yıl geçti, ben oyunu bitirdim, O’na koştum, araya kendi hikâyelerimi de sıkıştırıp oyunu okuması için verdim. Heyecanlı bir bekleyiş daha başladı. Kaç gün geçti bilmiyorum, aradı. Metin üzerinde çalışmamız gerektiğini söyleyip İskenderun’daki evine davet etti. Neyi çalışacaktık ki?
İki katlı bahçeli bir evde yaşıyordu. Zile mi bastım, kapıya elimle mi vurdum, anımsamıyorum. Kapı bir ışıkla beraber açıldı sanki. Kibarca gülümsedi, içeriye davet etti. Her güneyli insanın içinde var olan o bitmek tükenmez misafirperverliğini gösterdi. Tadı damağımda kalan, kendi harmanı olan çayından yudumlarken sıra oyun üzerinde konuşmaya geldiğinde heyecanım doruğa ulaşmıştı. Oyun metnini uzatarak:
—Daha iyisini yazacağına inanıyorum, dedi.
—Daha iyisi mi? Bu benim en iyi eserim, diyemedim; iç ses olarak kafamda çınladı durdu, son yudum çayımı yutamadım.
Ardından hikâyelerimi uzattı. Üzerine kısa kısa notlar yazmıştı. Kibarca şunları söyledi hikâyelerimi verirken:
—Bitmemiş hikâyelerini sakın kimseye okutma, ama yazmaya devam et.
—Bitmemiş mi? Onları yazdım, bitti. Hatta bazılarına son bile yazmıştım.
Takdir edersiniz ki, bu da bir iç sesti. Paramparça bir halde ayrıldım evinden. O gün söylenen hiçbir şeye anlam verememiştim. Yeni yazmaya başlayan her hevesli gibi haksız eleştirilerle karşı karşıya kaldığımı düşünmüştüm. Ama iyi ki aklı başında bir karım vardı. O’nu yanlış anladığımı, aslında beni desteklemek ve daha iyisini yazabileceğime inandığı için öyle konuştuğunu söyledi.
Oyunu sil baştan yazacaktım. Çalışmaya devam ederken O’nunla görüşmeye devam ettik. Her sohbetimizde yılların birikiminden süzülüp gelen deneyimlerinden söz etti. Her görüşmemizin ardından “Mutlaka okumalısın, okumadan yazamasın,” dedi. Sevdiği müzikleri paylaştı:
—Bunlar yaratıcılığını besleyecek şeyler, dedi. En azından benim için öyleler.
İlişkimiz antik Yunan’daki öğretmen- öğrenci ilişkisine dönüşmüştü. Hiç bilmediğim, hiç gitmediğim ufuklarda dolaştırıyor, yeni ve farklı bir bilginin varlığını keşfetmemi sağlıyordu. Aradan geçen her günde, yazdığım ve bitirdiğimi sandığım oyunun neden yeniden yazılması gerektiğini, öykülerimin gerçekten bitmemiş, çalışılması gereken öyküler olduğunu kavrıyordum. Artık, öncesinde yaşamımda olmayan yepyeni bilgilerle ve farkındalıklarla donanmaya başlamıştım. Okuduğum, dinlediğim, seyrettiğim her şeye daha farklı bakmaya başladığımı hissediyordum. Yazmaya devam edeceksem bu konudaki hiçbir emeğime acımam gerektiğini, sanatta hatır gönül işi olamayacağını, kendime ve yazdıklarıma güveniyorsam var olabileceğimi, başarıların ancak hak edilmişse insanı mutlu kılacağını; edebiyatın güzellik, paylaşım olduğunu, ancak alçak sesle yapılabileceğini öğreniyordum.
"Pygmalion" gerçek yaşamda yerini buluyordu sanki.
O,beni “edebi annem” olarak yeniden doğurmuştu.
Şu sözlerini yaşadığım sürece unutmayacağım:
seyfettin babat”Bu dünyaya girmeye hazır mısın? Başarıyla mutluluğu aramaya, bu mutluluğu insanlarla paylaşacağın şeylerin niteliğiyle elde etmeye, bunun için çalışmaya hazır mısın? Karanlık bir ormandır bizim tutkumuz. Amacımız da bu ormandan filan çıkmak değildir. Her orman aydınlanır diye bekleriz. Orman aydınlanırsa biz de aydınlanırız… Kim bilir belki... Ne güzeldir bu belki…”
Aslında Ayla Kutlu değildi tanıştığım, O’nun kişiliğinde gerçek sanatla tanıştım ben.
Alçak gönüllü, çalışkan; söz konusu olan edebiyat olduğunda gözü hiçbir şey görmeyen, sonuna kadar eleştiren,  hep adil, hep kibar olan, her şeye rağmen insanların iyi olduğuna inanan bu kadını ömrümün sonuna kadar seveceğim.
Ne mutlu bana!
SON NOT: Hikâyelerimi hâlâ bitirmeye çalışıyorum;  ama bu hikâyenin bitmesini hiç mi hiç istemiyorum.


Ayla Kutlu hakkında daha detaylı bilgi için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

MERAKLISINA  AYLA KUTLU’NUN ESERLERİ VE ÖDÜLLERİ

yazar

Romanları
Ø  Kaçış (1979)
Ø  Islak Güneş (1980)
Ø  Cadı Ağacı (1983)
Ø  Tutsaklar (1983) (2004 yılında Ateş Üstünde Yürümek olarak yeniden basıldı)
Ø  Bir Göçmen Kuştu O (1985)
Ø  Hoşça Kal Umut (1987)
Ø  Kadın Destanı (1994)
Ø  Emir Bey’in Kızları (1998)
Ø  Asi… Asi (2010)
Ø  Taş Duvar Açık Pencere (2009) (Çok yazarlı derleme)
Ø  Yedinci Bayrak: Urumeli’den İzmir’e (2016)
Öykü Kitapları
Ø  Hüsnüyusuf Güzellemesi (1984)
Ø  Sen de Gitme Triyandafilis (1990)
Ø  Mekruh Kadınlar Mezarlığı (1995)
Ø  Zehir Zıkkım Hikâyeler (2001)
Anı
Ø  Zaman da Eskir (2006)
Çocuk Kitapları
Ø  Merhaba Sevgi (1989)
Ø  Yıldız Yavrusu (1994)
Ø  Başı Kuşlu Çocuk (1995)
Ø  Beceriksizler Sirki (1995)
Ø  Gezgin Kertenkele ile Kutup Ayısı (1995)
Ø  Çiçek Elli Robot (1995)
Ø  Küçük Mavi Tren (1995)
Ø  Kendini Köpek Sanan Ayakkabılar (1995)
Ø  Harika İkizler 1 / İkizlerin Sırrı (1997)
Ø  Harika İkizler 2 / Artık Çok Oldunuz (1997)
Ø  Harika İkizler 3 / Zavallı Mideler (2000)
Ø  Minik Sultan Sihirbaz (2000)
Ø  Minik Sultan ile Deniz Kızı (2000)
Ø  Minik Sultan Beceriksiz Palyaço (2000)
Ø  Mavi Saçlar Pembe Gözler (2007)
Ø  Huvava İlk Çevre Koruyucusu (2009)
Ø  Melek ve Dostları (2013)
Ø  Eyvah Kardeşimi Sevmeye Başladım (2015)
AYLA KUTLU’NUN ÖDÜLLERİ
Ø  “Babaya Çiçek Götürmek” isimli öyküsü 1976 yılı 13. Antalya Film Şenliği Film Öyküsü Ödülü’nü kazandı. Bu öykü 1984 yılında yayımlanan Hüsnüyusuf Güzellemesi kitabında da yer aldı.
Ø  1985 yılında yayımlanan Bir Göçmen Kuştu O adlı yapıtı 1986 yılı Madaralı Roman Ödülü’ne layık görüldü.
Ø  1987’de kaleme aldığı Hoşça Kal Umut adlı romanı 1988 yılı Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Ödülü’nü aldı.
Ø  1990 yılında yayımlanan ikinci öykü kitabı Sen de Gitme Triyandafilis 1990 yılı Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldü.
Ø  1994 yılında yayımlanan Mekruh Kadınlar Mezarlığı adlı öykü kitabı 1996 yılı Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü aldı.
Ø  1996 yılında Sen de Gitme Triyandafilis isimli öyküden uyarlanan “Sen de Gitme” filmi aynı yıl Altın Koza En İyi Senaryo Ödülü’ne (Tunç Başaran ve Macit Koper’le) ve Altın Portakal Film Festivali En İyi 2. Film Ödülü’ne layık görüldü. Tunç Başaran, Altın Portakal Film Festivali’nde bu filmiyle ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı.
Sinemaya Uyarlanan Eserleri

Ø  İzinli: Hüsnüyusuf Güzellemesi kitabında yer alan öykü 1980 yılında sinemaya uyarlandı.
Ø  Hoşça Kal Umut: Aynı adlı romandan 1993 yılında sinemaya uyarlandı.
Ø  Cadı Ağacı: Aynı adlı romandan 1995 yılında sinemaya uyarlandı.
Ø  Sen de Gitme: 1996 yılında Sen de Gitme Triyandafilis isimli öyküden sinemaya uyarlandı.
Ø  Solgun Bir Sarı Gül: Mekruh Kadınlar Mezarlığı kitabında yer alan öykü 1998 yılında sinemaya uyarlandı.
Tiyatroya Uyarlanan Eserleri

Ø  Mekruh Kadınlar Mezarlığı adlı öykü Zeynep Kaçar tarafından tiyatroya uyarlandı ve Zafer Kayaokay rejisörlüğünde Erzurum Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelendi.
Mekruh Kadınlar Mezarlığı
Ø  Sen de Gitme Triyandafilis adlı öykü Seyfettin Babat tarafından tiyatroya uyarlandı ve ilk kez Serhat Nalbantoğlu rejisörlüğünde Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelendi. “Sen de Gitme Triyandafilis”, İskenderun’da Kadir Peker’in rejisörlüğünde sahnelendi. Ardından Eskişehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Gençlik sahnesinde Emre Basalak’ın  uyarlama ve rejisi ile sahnelendi.
yazar
 İskenderun’da Kadir Peker’in rejisi ile "Sen de Gitme Triyandafilis"
yazar
İskenderun’da Kadir Peker’in rejisi ile "Sen de Gitme Triyandafilis"gösteriminde Ayla Kutlu
  
yazar
Eskişehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Gençlik sahnesinde Emre Basalak’ın  uyarlama ve rejisi ile "Sen de Gitme Triyandafilis"


"Sen de Gitme Triyandafilis" Ankara Devlet Tiyatrosu ve Eskişehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Gençlik Sahnesi uyarlamaları için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz.

Sen de gitme Triyandafilis Ankara Devlet Tiyatrosu Yapımı


Sen de Gitme Triyandafilis Eskişehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Gençlik Sahnesi Yapımı

(*) “Ayla Kutlu Çukurova Ödülü 2011” , UÇSG yayınları, Nisan 2011

                                                                                                                     Seyfettin BABAT

Konuk Yazarımız Seyfettin Babat hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız
AYLA KUTLU HAKKINDA AYLA KUTLU HAKKINDA Reviewed by Seyfettin BABAT on Aralık 02, 2019 Rating: 5

22 yorum:

  1. Seyfettin Babat ne güzel anlatmış Ayla Kutlu yu. Hiç okumadım kitaplarını, bu yazını okuyunca çokta merak ettim. Emeğine sağlık, sevgilerimle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En az bir kitabını okumalısınız bence.
      Sevgilerimle :)

      Sil
  2. Tunç Başaran' ın çektiği "Sen de Gitme" filmini içim acıyarak izlemiştim. Demek Ayla Kutlu' ya aitmiş öykü. Ne güzel anlatmışsınız Seyfettin bey yazma sürecini. Aynı duyguları yaşamıştım şiirlerimi ilk okuttuğumda değerli şairlere. Vazgeçmemek burda önemli nokta. Algıları açarak, hep daha iyisine ulaşma dürtüsüyle hareketlenmek.
    Teşekkürler paylaşımınız için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir yorum :)
      Algıları açarak,hep daha iyisine ulaşma dürtüsüyle öyleyse :)

      Sil
  3. ayla kutlu tatliş yaa kendisi de romanları da, ankarada sohbet etmiştiim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah bir gün Seyfettin bey,beni de tanıştırır :)

      Sil
  4. Ben de sizin gibiyim ismini duydum filme çevrilen romanlarını izledim ama kitaplarından hiç okumadım bundan sonra daha çok dikkat ederiz sanırım teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seyfettin bey sayesinde tanıdım ilk romanını okudum bu değerli yazarın.
      Ben teşekkür ederim :)

      Sil
  5. Ayla Kutlu ismini ile kez duyuyorum. Bu şekilde tanımadığımız ama birilerinin hayatının kahramını olan ne çok insan vardır. Keşke hepsini tanıma imkanımız olsa. Yazı için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepimizin var kahramanları,haklısınız :) Benim de ilkokul öğretmenim,kahramanımdı :)

      Sil
  6. Ayla Kutlu kitaplarını hiç okumamıştım. Emeğinize sağlık. Bize tanıttığınız için teşekürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemli bir yazar.Yaşarken kıymeti de bilinmeli :)

      Sil
  7. Ayla Kutlu'nun hiç bir kitabını okumadım. Bu tanıtımdan sonra okumam lazım diye düşünüyorum. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edebiyat alanında önemli bir isim.Tavsiye ederim :)

      Sil
  8. Çok etkileyici bir hikaye.
    Mutlaka kitabını alıp okuyacağım,
    Paylaşım için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyup değerlendirdiğiniz için biz teşekkür ederiz :)
      Sevgilerimle :)

      Sil
  9. Bu yazıyı okuduğum için çok mutluyum. Edebi alanda bu kadar yetkin bir yazarı daha önce bu detayda tanımadığıma çok üzüldüm. Bundan sonra ilk fırsatta okuyacağım. Hikayeden çok etkilendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de bu yorumunuza mutlu olduk :)
      Teşekkür ederiz :)

      Sil
  10. Ayla Kutlu hakkında hiç bir şey bilmediğimi fark ettim yazını okurken :(
    İlk işim kitaplarını alıp okumak olacak. Seyfettin Babat ne de güzel anlatmış hayatına dokunan güzel eli

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel sözlerin için biz de mutlu olduk.
      Teşekkürler Lerzan :)

      Sil
  11. Ne güzel bir dostluk hikayesi bu... Bir okul gibi olmus bu tanışma. Üzülerek hiç Ayla Kutlu kitabı okumadığımı farkettim. Triandafilis'i duydum tabii ama henüz okuyamadım. Bu açığı kapatmalıyım ilk fırsatta 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seversin diye düşünüyorum.Şimdiden iyi okumalar dilerim canım :)

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.